28 Ağustos 2013 Çarşamba

Kavala Kurabiyesine İçimi Döktüm




İnsanın aklıyla kalbinin çatıştığı zamanları vardır. Bir türlü biri diğerine söz geçiremez, gül gibi geçinip gidemezler bazen. İlla ki bir taraf '' benim dediğim''  olacak der, diğeri ona güler '' sen öyle zannet'' dercesine. Çatışma her daim vardır da bazı vakitler çekilmez olur, insan kendi kişiliğinden şüpheye düşer. '' Ben miyim bunu diyen, bunu yapan? '' diye kendini tanımaz hale gelir. Bir başkasında görse ayıplayacağı şeyler yapar da bazen aklı şaşar yaptığına. İnsanız sonuçta, ne salt kalp ne salt akılla olmuyor. Barıştırmak gerek onları, barıştırıp bir orta yola erdirmeli. Yola tek başına çıkılmaz, her ikisini de yanına katmalı. Kimse düz yolda yürümez her zaman, inişleri çıkışları göze alarak çıkarız yola; duraklamaları ve hatta geri dönmeleri. Aklın '' ardına bakma, durma koş kaç'' dediğini kalbine anlatman ne zordur. Zor değil imkansızdır hatta.

Ben bu aralar aklımla kalbimi uzlaştırma çabasındayım. Hep bana denilenin aksine ''güçlü'' biri olmadığımı, sabır sınırımın duvarına dayandığımı, korkularımı yanı başımda bulduğum zor zamanlardayım. Bugüne kadar düşe kalka geldiğimiz yolu '' Hadi koşun artık bakalım '' diyecekler bize hazır mıyız sormadan. Koşar mıyız, koşabilir miyiz, koşmak ister miyiz, koşmayı bilir miyiz ? Hiç birini sormadan, düşünmeden '' koş '' diyecekler. Koşamazsan elenirsin diye de arkandan üfleyecekler. Elenirsin; doğru sandıkları yanlış yollardan, hayattan, düşlerinden ve daha kim bilir ne çok şeyden. Zor günlerdeyim; güçsüz olmak ayıpmış gibi gizli gizli ağlayan biriyim ben. Ağlayıp, biri gördüğünde gülmeye çalışan, gülmeye çalışırken beceremeyip gözyaşları hıçkırıklara karışan, kimselere de yaranamayan. Güçsüz yanımı saklamaya çalışıp etrafımdaki herkese gülmeye çabaladım şimdiye kadar. Bu ara ona gücüm yok, ne saklanmaya ne de gülmeye. Ne de '' neyin var senin, iyi misin? '' diyene dürüstçe cevap vermeye. Bir süre sormayın, söyletmeyin o yüzden. En keyif aldığım şeyi yapayım ben yine; una, şekere, yumurtaya bulanıp mutluluk formülleri vereyim.

Şimdi bu kadar iç döktükten sonra gel de bu muhabbeti kurabiyeye bağla. Öyle pat diye olmaz ama olduralım hadi. Kurabiye de öyle böyle değil, ben Kavala diyeyim siz lezzetini zaten tahmin edip iç geçirmeye başlarsınız.  Blogu takip edenler iyi bilir ki ben kurabiye yemeyi sevmekten çok hamurunu yoğurmayı, kurabiyelerle oynamayı severim. Bir de mutfak tezgahında içi dolu kurabiye kavanozlarını severim. Yemesem de orada gözümün önünde olsunlar. Çayımın yanına arkadaş kalsınlar hep.


Bu kurabiye gerçekten yapımı da oldukça zahmetli bir kurabiye, yapısı itirabiyle hamuru yoğurmak da toparlamak da biraz güç oluyor içinde iri iri bademler olunca. Bir de ben de başta tereyağ ile yapayım istedim ama illa ki Vita yağı olması gerekiyormuş lezzetini verebilmesi için. Margarinin de tereyağının da içeriğinde belli oranda su bulunuyor, dolayısıyla istenilen sonuca ulaşılmıyor; o yüzden Vita gerekiyor. Pek öyle her yerde kolay bulunan bir yağ da değil biliyorum ama internet üzerinden satışını yapan siteler var diye duymuştum.

Malzemeler
400 gr Vita yağı
9 su bardağı un
10 yemek kaşığı mısır nişastası
1 su bardağı badem
1 su bardağı pudra şekeri
kabartma tozu
vanilya
üzeri için de ayrıca pudra şekeri


Yapılışı:
1. Oda sıcaklığında yumuşamış olan yağa, nişastayı, pudra şekerini ekleyin.
2. Kabartma tozu, vanilyayı katıp, ununu yavaş yavaş ekleyin çünkü 9 bardaktan daha az da alabilir.
3. Son olarak bademleri de içine katıp bardak yardımıyla ay şekli verip tepsiye diziyoruz.
4. Önceden ısıtılmış 170 derecede fırında üzeri çok renk değiştirmeyeek kadar pişiriyoruz.
5. Fırından alıp ılık halde iken pudra şekerine bulayıp servis tabağına alıyoruz.
Afiyet olsun.

Bu kurabiye çok uzun zaman  aynı tazelikte kalabiliyor, ağızda dağılan o kıyır kıyır halinden hiçbir şey kaybetmeden isterseniz aylarca da gidip gelip yiyebilirsiniz. Tabii kısa sürede bitirip tekrar tekrar yapmak durumunda da kalabilirsiniz. Çünkü çayın, kahvenin yanında bir tane yerim diye başlayıp birkaç tane yemeden masadan kalkamıyorsunuz. Ve fakat hayat kısa, mutluluk sadece kısa anlardan oluşuyor. Mutlu olduğumuz anları çoğaltan ne varsa yanımızda yöremizde onlara verelim enerjimizi....

23 Ağustos 2013 Cuma

Fırın Makarna



Makarna diyip geçmemek gerek. Herkesin, her evin, her bütçenin sofrasında yeri vardır makarnanın. Bekarların, öğrenci evlerinin, yoğunluktan yemek yapmaya vakit bulamayanların en baştacı yemeğidir makarna. Hem de başlı başına bir şölendir. Eğer üzerine özenip lezzetli de bir sos hazırlarsınız dünyanın en vazgeçilmez yemeğidir bana göre. Fırın Makarna da o ailenin en babası bence. Yanında bolca salata ve bol köpüklü ayran varsa değmeyin keyfinize.

Malzemeler:
1 paket makarna ( fırın makarna yapmak için satılan özel makarnalar da var, normal makarnaların istediği çeşidinden de kullanabilirsiniz )
1 su bardağı rendelenmiş kaşar peyniri 
tuz

Beşamel sosu için:
2 yemek kaşığı tereyağ
2 yemek kaşığı un
2 su bardağı süt
tuz, karabiber, muskat 

Yapılışı :

1. Kaynamış ve tuz eklenmiş suda makarnaları hafif dişe gelecek kadar en az 5-7 dk haşlayın, süzüp soğuk sudan geçirin.
2. Beşamel sosu hazırlamak için tereyağını ve unu tavaya alıp unun kokusu çıkana kadar kavurun.
3. Ocağın altını kısıp yavaş yavaş sütü ekleyin. Sütü eklerken bir taraftan da çırpmaya devam edin ki topaklanma olmasın. Tuzunu, karabiberi ve çok az muskat rendesini de ekleyin ( beşamel sosa çok yakışıyor muskat, dilerseniz kullanmayabilirsiniz )
4. Sos kıvamını alınca ocaktan alın, geniş bir kapta haşlanmış makarna ve kaşar peyniri ile karıştırıp fırın kabına dökün.
5. Üzerine de kaşar peyniri rendesi serpiştirip 180 derecede fırında üzeri kızarana kadar pişirip dilimleyip servis yapın.

Afiyet olsun...





20 Ağustos 2013 Salı

Vişne Kompostosu




Hani hep denir ya '' Her güzel şey çabuk biter '' diye sanırım doğru bu. Sevdiğimiz, varlığından hoşnut olduğumuz durumların bitmesini istemediğimizden galiba çabuk bittiğini de düşünüyor olabiliriz. Zaten belki güzelliği bundandır, çok uzun süreli de olup da canımızı sıksa kim bilir güzel de gelmezdi.  Vişnenin mevsiminin kısa olduğu gerçeği de böyle birşey galiba. Tüm yıl boyunca bulabiliyor olsaydık bu kadar kıymetli de olmayabilirdi. Mevsimi çok kısa vişnenin. Öyle ki markette,  pazarda bir görüyorum, aldım aldım, almazsam bir daha bulabilmek için dört dönüyorum. Bu yaz dondurucuya bolca depoladım, bir kısmıyla reçel bile yaptım, kalanıyla da kışa hazırız. Birazını pastalara kullanırım ama çoğu komposto olacak kesinlikle. Bizim eve hazır meyve suyu girmediği için Tuğra' nın da en favori içeceği olduğundan büyük kısmı komposto olarak tüketilecek. Buzdolabımın dondurucu haznesinin neredeyse yarısı vişne dolu, bu durumda ne kadar değerli olduğunu siz düşünün.


Malzemeler:

1 kg vişne
2 lt su
2-3 su bardağı toz şeker
2 adet tarçın çubuğu
3-4 adet karanfil

Yapılışı :

1. Vişneleri yıkayıp saplarını ayıklayın. Dilerseniz çekirdeklerini çıkartın, ben çekirdekleri ile yapıyorum.
2. Tencereye vişneleri ve suyu koyun. Üzerine tarçın çubuklarını ve karanfilleri de ekleyin.
3. Su kaynamaya başlayınca şekeri damak tadınıza göre 3 ya da 4 su bardağı ilave edin.
4. Şeker eriyene kadar kaynatıp, ocağın altını kapatın.
5. Tencerenin kapağını da kapatıp oda ısısına gelene kadar bekletip buzdolabına kaldırın.
6. Dilerseniz içine buz kalıpları da ekleyerek soğuk olarak servis edebilirsiniz.

Afiyet olsun.


6 Ağustos 2013 Salı

Güllaç ve Bayram Tatlıları Önerilerim


Bu tarif www.ordanburdanhayattan.blogspot.com bloguna aittir. Hırsız bir site tarafından tariflerim çalınmaktadır. Tarifi başka bir adreste okuyorsanız lütfen emeğe saygı gösterip ilgili siteyi şikayet ediniz.

Hayatta herşey için doğru zaman vardır, buna inanırım. Her iş için hayırlı vaktin olduğu gibi. Ramazan'dan bir hafta önce marketten büyük bir heyecanla aldığım güllacın da vakti demek ki son günmüş. Neredeyse bayram tatlısı olacaktı.  Benim ilk güllaç denemem. Çok sevmeme rağmen nedense şimdiye kadar hiç evde yapmayı düşünmedim. Dışarda hazır satılanları da asla yiyemem. Bekarken bizim evde her Ramazan Nesli'nin göreviydi güllaç yapmak. Ben seyirci kontenjanından kenardan usul usul izlerdim onu. Sütü ısıtıp güllaç yapraklarını ıslatışı, arasına bolca malzemesini serpiştirip üzerini süslemesi derken afiyetle de yerdim. Bir gün de kalkıp ' bu defa da ben yapayım' demedim. O zamanlar bugünü görebilseydim acaba başka olur muydu mutfakla samimiyetimin dozu bilemiyorum. Ama mutfak için de doğru zamanı beklemiş olduğuma inanıyorum. Yine bizi bekleyen birçok şey için doğru zamanları beklediğimiz gibi. 

Saffet Abdullah' ın sanırım bu yıl ilk defa çıkardığı üçgen şeklindeki güllaç yapraklarını marketlerde mutlaka farketmişsinizdir. Benim yeni çıkan ürünlere özel bir ilgim var, daha önceden hiç güllaç yaprağı almamış biri olarak bu yeni çıkanları görür görmez sepete attım. Diğer büyük yuvarlak paketler size de fazla geliyorsa üçgen paketler daha uygun olabilir. İçinde adet olarak da daha az var. Tek sorun yaprakların paketin içinde kırılıp kullanılması zor hale gelmesi. Ki benim aldığım paketin neredeyse yarısı parça parça olmuştu. Sarması biraz güç olsa da sunum olarak bu halini sevdim ben. Nedense sadece Ramazan tatlısı olarak bir ün salmış olsa da yılın her zamanı güllaç yaprağı bulmak da mümkün bu arada. Bence hafif ve inanılmaz leziz bir tatlı olarak daha sık sofralarımızı renklendirmeli. Bayramda bile şerbetli tatlıların yanı sıra bence hiç de fena bir alternatif olmaz.


Güllaç Sarma
Malzemeler:
1 paket Saffet Abdullah güllaç yaprağı
750 ml süt
250 gr toz şeker
300 gr fındık+ceviz içi 
süslemek için vişne tanesi

Yapılışı:
1. Şekeri ve sütü tencereye alıp kaynatın. Karışım ılık hale gelince güllaç yaprağından bir adet alıp parlak tarafının üzerine süt döküp yumuşatın.
2. Diğer güllaç yaprağını da üzerine koyup yine sütle ıslatın. 
3. Güllacın geniş kenarına fındık ceviz karışımından bolca döküp çok sıkı olmayacak şekilde sarıp servis tabağına alın.
4. Tüm güllaç yapraklarını çift kat olacak şekilde böyle sarın. Kalan sütü güllaçların üzerine dökün ve oda ısısında sütü çekene kadar bekletip sonra buzdolabına kaldırın.
5. Servis yaparken vişne tanesi ve nane yaprağı ile süsleyin.
Afiyet olsun.





Koskoca bir ayı oruç tutarak geçirdikten sonra insanın bayram sabahı kahvaltıda bile canı tatlı istiyor. Şeker ve tansiyon hastalarının özellikle çok dikkatli olmaları gereken bir zaman dilimi bayramlar. Mümkün olduğunca dozu kaçırmadan yemeye dikkat etmeliyiz. Benim Bayram tatlısı olarak önerilerim de işte böyle....

Herkese ailesi ve sevdikleri ile beraber huzurlu, keyifli, eski bayramlar tadında bir bayram dilerim


Portakallı Revani

Kalburabastı Tatlısı

Laz Böreği

Baklava Yufkasında Tahinli Rulolar

Cevizli ve İncirli Sütlü Tatlı

2 Ağustos 2013 Cuma

Fırıncı Orhan İftar Davetinde Buluştuk


Doğup büyüdüğünüz şehirden başka bir şehirde yaşamaya başlamanın belki de en güzel ve en keyifli tarafı sürekli keşfedilebilecek yeni mekanların olması. Uzunca bir süre o şehirde turist olarak hissedebilmek. Bu anlamda Ankara benim için halen öyle;  İstanbul' dan sonra çok renkli bir şehir olmasa da gezip görecek bir sürü mekan, tadına bakacak bir dolu lezzete de sahip. Fırsat yaratıp yeni yerleri deneyimlemeye çalışsak da hepsine yetişmek mümkün olmayabiliyor. Fırıncı Orhan da bir süredir farklı farklı şubelerine rastlayıp bir türlü tanışamadığım mekanlardan biriydi. 

Geçtiğimiz akşam Markör Markalaşma Ajansından Oytun Özel Türkoğlu ve Oburcan'ın daveti ile Ankaralı yemek bloggerları Fırıncı Orhan Çukurambar şubesinde iftar yemeğinde buluştuk. Mekan sahibi ve işletmecisi Recep Ayhan Bey büyük bir nezaket ve misafirperverlikle her birimizi tek tek karşıladı ve gece boyunca da her türlü sorumuzu yanıtladı. 
Ankaralılar mutlaka bilir Fırıncı Orhan 1958 yılından beri Ankara' da hizmet vermekte ve artık 3. kuşak görevi devralmış durumda. İşin her türlü inceliğini, tüm şubelerin her türlü detayıyla bizzat ilgilenen, mutfak sırlarını da tecrübe etmiş çok genç bir işletmeci Recep Bey. İşe ekmek üretimi ile başlayıp sonrasında manav, kasap, şarkuteri ve yöresel ürün gibi geniş bir yelpazeye yayılmış. Çukurambardaki şubede tam 200 kişi kapasite mevcut. 


Çok sade şekilde hazırlanmış az ve öz iftariyelikler sunuldu önce. Diğer müşterilerine sunulan fiks iftar menüsünün aksine bize hemen her çeşidi de ufak ufak deneyimlememiz için farklı bir menü hazırlamışlardı. Kırma zeytin, hurma, semizotu salatası, ezme, zeytinyağlı fasulye gibi iftariyelikleri yine kendi özel çeşit ekmekleri ile ikram ettiler.



 Benim için gecenin en başarılı sunumu ve lezzeti kesinlikle tam kıvamında hazırlanmış Közlenmiş Patlıcan çorbası oldu. Daha önceden birkaç farklı yerde yemiş biri olarak bugüne kadar yediklerimin en iyisiydi diyebilirim. Yanında limon ile servis edilmişti, fakat patlıcanın köz tadını daha fazla alabilmek için limonsuz içtim. Bundan sonra gittiğimde mutlaka aklıma gelen ilk lezzet bu çorba olacak. Benim gibi diğer blogger arkadaşlarım da sanırım çok beğendiler ki bir ara masada herkes birbirine közlenmiş patlıcan çorbası tarifi veriyordu.


Çorbadan sonra ikram edilen Kadayıfa Sarılı Keçi Peyniri Salatası da benim gibi salatada kuruyemiş ve meyveye bayılan biri için oldukça başarılı idi. Tüm kış salatalara nar ayıklamaktan usanmış biri olarak eski bir dostu görmüş kadar mutlu oldum narlı, cevizli, kuru kayısılı ve bademli salata sunulduğunda. Yemek yediğim yerlerde özellikle salatalarda en dikkat ettiğim şey eklenen sosun miktarı. İnce ince özenip de böylesi güzel bir salata hazırlayıp  sosu eksik ya da fazla gelince tüm hevesim kaçıyor. Bu salata için şöyle diyebilirim ki tam benim damak tadıma uygundu. Narın ekşisi, kayısının şekeri sosla beraber güzelce harmanlanmıştı. İftar için değil de başka bir zaman gelmiş olsam önden bir Közlenmiş Patlıcan Çorbası ardından da mis gibi ekmekleri ile bu salatadan yiyip afiyetle masadan kalkarım.

Salata sonrasında ara sıcak olarak taş fırında pişmiş fındık lahmacun, incecik hamuru ile FO Gurme pizza minik minik porsiyonlar halinde ikram edildi.  Ana yemek olan etler ise kesinlikle asıl uzmanlık alanları ekmeğin yanı sıra et konusunda da iddialı olduklarını kanıtlar gibiydi. Kasap köfte, kuzu pirzola ve hardal soslu dana madalyondan oluşan zengin bir et tabağı vardı karşımda. Kırmızı etle pek barışık olmamama rağmen özellikle dana madalyonun çok başarılı olduğunu söylemem gerek. Üzerindeki hardal sosu ise ete çok yakışmıştı.


Çukurambar şubesinde yemeğimizi yedikten sonra tatlıları tatmak için hep birlikte en yeni açılmış şube olan Park Oran şubesine gittik. Çok sade ve modern olarak dizayn edilmiş şubede geniş ve keyifli bir bahçesi de  mevcut. Kendi sınıfındaki birçok cafe ve pastaneye göre fiyatlarının da bu şubede oldukça makul olduğunu söylemeliyim. Ankara genelinde bardağı 1,5 tl çay içebileceğiniz bir cafe sanırım yoktur. Diğer şubelerde fiyatlar farklılık gösterebiliyormuş, onu da eklemek gerek.


Bizleri tam bir Türk misafirperverliği ile konuk eden Recep Bey yemekte olduğu gibi çay ve tatlı tadımı esnasında da bizimle beraberdi. Her türlü konuda olumlu ya da olumsuz tüm sosyal medyadan takipçi yorumlarımızı da anında kendisine ilettik. Özellikle hizmet sektöründe böylesine isim yapmış firmalar için en büyük sorunlardan biri iyi yetişmiş kalifiye eleman bulmaktır. Siz mutfakta ne kadar harikalar yaratırsanız yaratın bir servis elemanının en ufak hatası firmayı yerle bir edebilir. Firma bu konuda oldukça hassas ve son dönemde kendi içlerinde de eğitimler vererek personelini yetiştirmeye başlamış. Zaten bizleri kapıda karşılayıp yine kapıya kadar uğurlayan tüm çalışanlar da oldukça nazikti. Beni yemek yediğim yerlerde özellikle yoğun zamanlarda en rahatsız eden şeylerden biri de çok fazla servis elemanının ortalıkta kalabalık yapmasıdır.  Bence Fırıncı Orhan yeterli sayıda servis elemanı ile konuklarını hem bekletmeden hem de koşturmacaları ile yormayan kaliteli bir servis sunuyor.


Tüm yediklerimizden sonra önümüze gelen bu zengin tatlı tabağına hayır demek maalesef mümkün olamadı. Tahin soslu kabak tatlısı, Sütlü nuriye, Islak Kek ve İncir Tatlısından oluşan her zevke hitap eden bolca çeşit mevcut. Kendi suyuyla ağır ateşte pişmiş incir tatlısı çok lezzetli idi. Islak Kek tam anlamıyla olay yaratacak lezzette, yiyip yiyebileceğiniz en lezzetli ve en ıslak kek sanırım burada ikram ediliyor. Islak keke itiraz edebilecek kimseyi tanımıyorum ama hiç sevmeyen bile eminim koca bir dilimi nefes almadan mideye indirebilir.  Üzerinde kaymak ve tahin ile servis edilen kabak tatlısı güzeldi ama mevsim itibariyle menüde olmasa da olurmuş bana kalırsa. Bu yorumumda elbette kabaktan hiç hazetmediğim gerçeği de gizli. Sütlü Nuriye ile yıldızım bu yaşıma kadar hiç barışmadığı için yorum yapamıyorum. 

O akşam birlikte olduğumuz Ankaralı arkadaşlardan daha önce mekanda haftasonu kahvaltısı yapmış olanların dediklerine göre Ankara' da haftasonu gurme kahvaltı yapılabilecek yegane adres de yine Fırıncı Orhan şubeleriymiş. Ramazan'ın bu son haftasonunda ben Ankaralıların yerinde olsam bir akşam iftar yemeğine gider şu  enfes çorbadan ve salatadan yerdim. Sonra da bayram kahvaltısı için kendimi yine Fırıncı Orhan'da  açık büfe kahvaltı ile ödüllendirirdim. 

İftar organizasyonu ve davet için Markör Markalaşma ajansından Sevgili Oytun ve Oburcan' a tekrar tekrar teşekkürler. Firma sahibi ve işletmecisi Sn.Recep Bey ve tüm çalışanlara da ayrıca ilgi ve güleryüzlü hizmetleri için teşekkürler.




1 Ağustos 2013 Perşembe

Şeftali Kompostosu ve Ramazan 24. Gün İftar Menü Önerisi


Ramazan' da iftar sofralarının iki vazgeçilmezi var bence. İlki elbette sımsıcak Ramazan pidesi, ikincisi de kompostolar. Başka zaman öyle pek aklıma gelip de yapayım demem ama Ramazan' da renk renk serin kompostolar olmadan sofralar sanki eksik kalıyor. Bizim meyve arsızı küçük beyden başka meyve yiyen yok evde, artık bilmeyen kalmadı bunu. Geçen gün  aldığım şeftalileri hem ekşi hem de sert olduğu için burun büküp kenara atınca ben de komposto yapıverdim. Pişerken kokusuna, fotoğraflarken de rengine hayran oldum. Mis kokusuyla bu akşam soframıza konuk olacak.

Malzemeler:
1 kg şeftali
2,5 su bardağı toz şeker ( benim kullandığım şeftaliler oldukça ekşi olduğu için fazla şeker ekledim, kendi damak tadınıza ve şeftalinin tadına göre şeker miktarını artırıp azaltabilirsiniz )
1 adet çubuk tarçın
2-3 adet karanfil
3 lt su
1 yemek kaşığı limon suyu


Yapılışı:
1. Şeftalilerin kabuklarını soyup küp küp doğrayın.
2. Tencereye suyu, şekeri, tarçın kabuğunu ve karanfili koyup kaynatın.
3. Su kaynadıktan sonra şeftalileri ve limon suyunu ekleyip yaklaşık 15 dakika kadar pişirin.  Şeftaliler ne çok yumuşak ne de çok sert olmayacak şekilde pişene kadar kaynatın.
4. Ocağın altını kapatın, tencerenin içinde oda sıcaklığına gelene kadar bekletin. Sonra servis tabağına alıp bozdolabına kaldırın.
Soğuk olarak servis yapın.


Kompostonun yanında yiyecek birşeyler de olsun tabii. Bu akşam için iftar menü önerim bakalım nasıl olacak ?


Etli Kırmızı Biber Dolması
http://ordanburdanhayattan.blogspot.com/2010/09/etli-krmz-biber-dolmas-kapya-biber.html

Arpa Şehriye Salatası
http://ordanburdanhayattan.blogspot.com/2011/02/arpa-sehriye-salatas.html?m=1

Cevizli İncirli Sütlü Tatlı
http://ordanburdanhayattan.blogspot.com/2009/08/cevizli-ve-incirli-sutlu-tatl.html